Bilim kurgu filmleri çok tartışmalı bir türdür. Çoğu insan ya sever ya da nefret eder, ancak birkaç inkar edilemez klasik vardır. Bu klasiklerden bazıları 1970’lerde ortaya çıkmış, bazıları büyük yönetmenlerin ilk çalışmaları olmuş, bazıları ise inanılmaz film serilerine dönüşmüştür. Gerçekten de 70’li yıllar sinemada deneylerin yapıldığı bir dönemdi ve bu dönemde pek çok harika bilim kurgu filmi çekildi.
Aşağıdaki listede Brian De Palma, Stanley Kubrick, David Cronenberg gibi efsanevi yönetmenlerin ve Andrei Tarkovsky ve Jean Rollin gibi uluslararası büyüklerin filmleri yer almaktadır. Bu makalede komedilerden, uzay filmlerinden, korkudan ve zamansız distopyalardan bahsedildiği için diğer birçok tür bilim kurgunun yörüngesinde.
Şimdi, 1970’lerde her yılın en iyi bilimkurgu filmine bir dalış yapalım.
1970: The Nude Vampire
Jean Rollin’in yönettiği The Nude Vampire (Çıplak Vampir) filminin kahramanı, geceleri maskeli bir adam tarafından takip edilen bir kadına aşık olur. Kadın, daha sonra kahramanın babası olduğu ortaya çıkan, ” The Master” olarak bilinen gizemli bir figür tarafından yönetilen bir tarikat tarafından kaçırılır. Tarikat, yaralarının hemen iyileşmesini sağlayan nadir bir kan hastalığına sahip olan ve bazı tarikat üyelerinin onun bir vampir olduğuna inanmasına neden olan kaçırılan kadına tapmaktadır.
“Bu nasıl bilimkurgu?” diye sorabilirsiniz. İşin püf noktası filmin sonunda, kadın ilk kez gün ışığı gördüğünde ortaya çıkıyor ve tarikat onun bir vampir değil, mutant olduğunu ve tüm insan ırkının eninde sonunda ölümsüz mutantlara dönüşeceğini açıklıyor.
Rollin daha çok Fascination ve The Living Dead Girl gibi filmleriyle tanınıyor, ancak The Nude Vampire da korku ustası tarafından yapılmış bir klasik. 1970 yılı bilimkurgu açısından pek parlak değildi, bu yüzden büyük bir yönetmenin daha az bilinen ama yine de bu türe uyan bir filminden bahsetmeye değer.
1971: A Clockwork Orange
Anthony Burgess’in kitaba adını veren eserini yayınlamasından dokuz yıl sonra Stanley Kubrick klasikleşmiş filmi A Clockwork Orange’ı yönetti. Bir diğer bilimkurgu klasiği olan 2001: A Space Odyssey’den sadece üç yıl sonra çektiği A Clockwork Orange da en az onun kadar ses getirmişti. Film uzayda ya da gelecekte belirli bir zamanda geçmese de, herhangi bir zamanda geçebilecek distopik bir öyküdür ve bilimkurgu olarak sınıflandırılabilir.
Teknolojinin İnsan Doğasına Etkisi
A Clockwork Orange, bilinmeyen teknolojinin ağır koşullarda kullanımını ele alıyor. Filmin kahramanı Alex DeLarge, kendisini kötü bir insandan iyi bir insana dönüştürmek için işkence olarak sınıflandırılabilecek bir deneye tabi tutulur. Filmin amacı, ahlakın gerçek olup olmadığını ve kişinin gerçek doğasının değiştirilip değiştirilemeyeceğini tartışmaktır. Kubrick’in muhteşem yönetmenliği ve hassas bir konuya zekice dokunuşu, bu filmi tüm zamanların en iyi kitap-film uyarlamalarından biri haline getiriyor.
1972: Solaris
Andrei Tarkovsky’nin yönettiği Solaris, birçok kişi tarafından Rusya’nın 2001: A Space Odyssey’e yanıtı olarak görülüyor. Bir doktorun ölümünü araştırmak ve uzay istasyonu çalışanlarının zihinsel sorunlarını analiz etmek üzere Solaris gezegeninin yörüngesindeki bir uzay istasyonuna gönderilen bir psikolog hakkında bir Sovyet filmidir. Daha sonra gezegendeki suyun, onu içenlerin bastırılmış anılarını ve takıntılarını ortaya çıkaran bilinçli bir varlık olduğunu öğrenir.
Kubrick ve Tarkovsky: Sinematik Rekabet ve Miras
Kubrick, en sevdiği filmler listesinde Tarkovsky’nin Solaris filmine de yer verir. Tarkovsky bir keresinde 2001: A Space Odyssey için “uzmanlar için bile birçok noktada sahte” demişti. 1970’lerin başı Soğuk Savaş’ın zirve yaptığı yıllardı ve Neil Armstrong’un Ay’a seyahatine yakın bir zamanda vizyona giren filmler arasındaki bu bariz “savaş” sadece miraslarını pekiştirmeye yardımcı oldu.
Solaris’in etkisi sadece SSCB üzerinde değil, tüm dünya üzerinde büyüktür. Ağır sinema tarzıyla tanınan Tarkovsky’nin bilimkurgu türündeki bir dış gezegen hikayesini ele alış biçimi hiç de ilginç değil.
1973: Fantastic Planet
Fantastic Planet bu makaledeki tek animasyon bilimkurgu filmi, ancak bu onu daha az harika bir film yapmıyor. René Laloux tarafından yönetilen bu Fransız klasiğinde Draaglar, Ygam gezegeninde yaşayan ve Dünya’dan gelen insanları köleleştiren dev mavi insansılardır.
Fantastik Gezegen: Saykodelik ve Sürrealist Bir Başyapıt
Fantastik Gezegen’i saykodelik, sürrealist bir film olarak tanımlayabiliriz. Sadece 72 dakika uzunluğunda olmasına rağmen, sanat tarzı ve büyüleyici hikaye anlatımını unutmak imkansız. Günümüzde kült bir klasik olarak biliniyor, ancak yine de her bilim kurgu sever için zorunlu bir izleme olmalı. Filmin prömiyeri 11 Mayıs 1973’te Cannes’da yapıldı ve festivalde Özel Ödül kazandı.
1974: Zardoz
“1984’ün ötesinde, 2001’in ötesinde, aşkın ötesinde, ölümün ötesinde.” John Boorman’ın yönettiği, başrollerini Sean Connery ve Charlotte Rampling’in paylaştığı 1974 yapımı aksiyon bilimkurgu fantezisi Zardoz’un sloganı bu. Geleceğin çok uzaklarında, eğitimli vahşi bir suikastçı, insanlığın tüm kazanımlarını kendi başlarına koruyan sıkılmış ölümsüzlerden oluşan bir topluluk keşfeder.
Zardoz: Connery’nin Yeniden Doğuşu ve Tartışmalı Bir Bilim Kurgu Klasiği
Connery, 007’deki James Bond rolünden sonra kendini yeniden keşfetme çabasıyla Zardoz’da Zed rolünü üstlendi. Roger Ebert‘in 2.5/4 puan verdiği ve “kendini beğenmişlik egzersizi” olarak nitelendirdiği film o dönemde pek iyi karşılanmadı. Buna rağmen, 90’larda film bilim kurgu hayranları tarafından yeniden değerlendirildi. Boorman Zardoz’da gerçekten iddialı, bu çok orijinal hikayeyi yönetiyor ve amacına ulaşıyor. Nispeten bilinmeyen bir film ama bir auteur filmi olarak sevgiyi kesinlikle hak ediyor.
1975: Shivers
Shivers, David Cronenberg’in ilk dönemlerinden ama bu onun diğer dönemleri kadar iyi olmadığı anlamına gelmiyor. Aksine, bu film Cronenberg’in en iyi filmlerinden biri olabilir. Film, sakinlerini en basit cinsel temasla başkalarına bulaştırmaya çalışan seks takıntılı yaratıklara dönüştüren parazitlerin istila ettiği bir apartmanı konu alıyor.
Shivers: Cronenberg’in Cinsel Korku ve Bilim Kurgu Üzerindeki İlk İzleri
Cronenberg bir yönetmen olarak gerçek kimliğini Shivers’da göstermeye başladı. Film cinsel korku ve bilimkurgunun zirvesinde, bu yüzden diğer geleneksel bilimkurgu filmlerinden biraz farklı. Beden korkusu ustası için sürpriz olmayan, çok acı verici bir film. Sadece 88 dakikalık filmin konusu yenilikçi ve yönetmenliği harika. The Fly ve Videodrome ile birlikte bilimkurgu ve vücut korkusu hayranları için zorunlu izleme listesinde yer almalı.
1976: The Man Who Fell to Earth
David Bowie 1972’de “Starman” şarkısını yayınladı ve dört yıl sonra Star Man rolünü üstlendi. Hayır, pek sayılmaz ama Nicolas Roeg’in The Man Who Fell to Earth filminde bir uzaylıyı canlandırıyor. Thomas Jerome Newton, kendi gezegenini kurtarmak için su aramak üzere Dünya’yı ziyaret eden bir uzaylıdır. Dünya’dayken Mary-Lou adında bir otel görevlisine aşık olur ve su taşımak için bir yöntem icat eder. Ancak Dünya’dan ayrılmaya hazırlanırken Birleşik Devletler hükümeti onu kaçırır ve planını tehlikeye atar.
Bowie’nin Unutulmaz Performansı ve Roeg’in Ustalığı
Bowie, 1977 Satürn Ödülleri’nde kendisine En İyi Erkek Oyuncu ödülünü kazandıran The Man Who Fell to Earth’te muhteşem bir performans sergiler. Ayrıca Dr. Nathan Bryce rolündeki performanslarıyla Rip Torn ve Mary-Lou rolündeki performanslarıyla Candy Clark da övgüyü hak ediyor. Roeg’in yönetmenliği mükemmeldir, bu nedenle pek çok kişi The Man Who Fell to Earth’ün onun en iyi filmi olduğunu düşünür.
1977: Star Wars: Episode IV – A New Hope
Star Wars’un tanıtılmaya ihtiyacı yok. George Lucas 1977’de çağlar ötesi bir film yönetti ve Star Wars serisi 10 film ve canlı aksiyon ve animasyon olmak üzere birçok TV şovu daha üretti. Luke, Leia veya Darth Vader’dan bahsetmeden bilim kurgudan bahsetmek imkansızdır.
Star Wars: Sinema Tarihinde Bir Dönüm Noktası
Bu yıl için Steven Spielberg’in Close Encounters of the Third Kind filmi yakın bir alternatif olabilir, ancak Star Wars’un yarattığı (ve hala yarattığı) etkiye sahip değil. Star Wars 1978 Akademi Ödülleri’nde En İyi Film dalında aday gösterilmiş, dokuz adaylık ve altı ödülle birlikte o yıl en çok adaylık kazanan film olmuştu.
1978: The Fury
The Fury, bu listedeki bir başka kitaptan uyarlanan film. 1976 yılında John Farris tarafından yazılan romandan uyarlandı. Sadece iki yıl sonra Brian De Palma’nın yönettiği filmin başrollerinde Kirk Douglas, John Cassavetes ve Amy Irving yer alıyor.
Telekinezi ve Aksiyon Dolu Bir Macera
Film, psişik yetenekleri nedeniyle CIA tarafından oğlu Robin’den ayrı tutulan Peter Sandza’yı anlatıyor. Robin, özel güçlerini silah olarak kullanmak için doğaüstü güçler üzerine bir çalışma yürüten Ben Childress tarafından esir tutulmaktadır. Bunun üzerine Peter, oğlunu kurtarmak için telekinezi yeteneği olan genç bir kız olan Gillian ile ortaklık kurar.
The Fury, De Palma’nın en ünlü filmi değildir. Cassavetes burada “”Rosemary’nin Bebeği “nden bile daha iyi bir performans sergiliyor. Douglas da çok duygusal bir performans sergiliyor ve De Palma her zamanki gibi harika. Orijinal bir konuya sahip olan The Fury, şimdiye kadar yapılmış en iyi bilimkurgu filmlerinden biridir ve bilimkurgu seven toplulukta daha fazla bilinmelidir.
1979: Alien
Star Wars için söylenenler Alien için de söylenebilir. Stalker ve The Brood gibi filmler de 1979 yılında gösterime girmiştir, ancak Alien kalıcı etkisiyle öne çıkıyor. Birçokları tarafından Ridley Scott’ın orijinal filminden bile daha iyi olduğu düşünülen 1986 yapımı James Cameron imzalı Aliens da dahil olmak üzere birçok başka Alien filmi çekildi, ancak 1979 yapımı Alien yolu açtı.
Korku ve Bilim Kurgunun Başyapıtı
Alien, üç yıl sonra The Thing’e ilham verecek olan filmdir. Korku atmosferi ve muhteşem görselliği sinirlere dokunur – unutulması neredeyse imkansızdır. Scott, ikonik Ripley rolündeki Sigourney Weaver gibi burada da en iyi performansını sergiliyor. Alien, 1980 Akademi Ödülleri’nde En İyi Sanat Yönetimi ve En İyi Görsel Efekt dallarında aday gösterildi ve ikincisini kazandı.